2010-04-18

ask the dust

"yaşamak yeterince zor, ölmekse büyük iş."


"uzun parmaklarını aç ve yorgun ruhumu geri ver. ağzınla öp beni çünkü açım meksika ekmeğine. burun deliklerime yitik kentlerin kokusunu üfle ve ellerim unutulmuş bir güney sahilini andıran, beyaz gerdanında ölmeme izin ver. şu uykusuz gözlerimdeki özlemi al ve bir güz tarlasında uçuşan kırlangıçları besle onunla çünkü seni seviyorum, camilia, ve adın dönmeyen sevgilisi için son nefesini verirken gülümseyen cesur prensesin adı kadar kutsal..."

mükemmel biri, hava gibi. hava ve sis...
okaliptus, tozlu gün ışığı, yaşanılacak mükemmel yer...
sonra biz geliyoruz, altın ve petrol aramak için kazıyor, sinemeya gidiyor, adi oteller ve pis caddeler yapıyoruz. yaşamak için bile gelmiyoruz sadece deşiyoruz. karıştırıp alabildiğimizi alıyoruz. burası onun.
tanrı'nın biraz mantığı olsaydı; hepimizi cehenneme gönderir onun evini olduğu gibi bırakırdı. saf ve mükemmel; onun gibi..."


"Gece gündüz Ford'umda yaşıyor, bir tek hamburger ve kahve molası veriyordum. Hayat böyle yaşanmalıydı, gayesizce dolaşarak, bir mola ve yola devam, beyaz çizgiyi izle, bir sigara yak ve çölün şaşırtıcı göğünde anlamları ara boşuna."

yengeçleri bir su birikintisine toplayıp askeri bir mahkeme kurdum ve onları kurşuna dizmeye karar verdim. onları teker teker su birikintisinden çıkarıp silahın namlusuna tuttuktan sonra tetiği çekiyordum. bir tane vardı aralarında, parlak renkte ve hayat dolu, bir kadını çağrıştırdı bana; döneklerin arasında bir prensesti kuşkusuz, ağır yaralı cesur bir dişi. bacaklarından biri kopmuştu, kollarından biri acınası bir biçimde sarkıyordu. yüreğimi paraladı. bir konferans daha yapıp durumun ivediliğini göz önünde bulundurarak cinsiyet ayrımı yapmamaya karar verdim. prenses bile ölmeliydi. memnuniyet verici değildi, ama öyle gerekiyordu...'
John Fante


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder